Uzm. Psk. Hilal BEBEK

Evrimsel Açıdan Belirsizlik

Belirsizlik, genel olarak kaygı üretir. Evrimsel olarak bize miras kalan bilgi; “çalılıkların ardında her zaman göremediğimiz bir aslan olabileceğidir”. Bu nedenle çalının arkasını görmek hayatidir. Her kıpırtıya anlam verme eğilimimiz bundandır. Çalıları rüzgarın, aslanın ya da küçük bir farenin hareket ettirmiş olma ihtimali olsa da en kötüsünü düşünmek akıllıca bir seçim olacaktır. Ne de olsa eğer rüzgar ya da fare çıkacak olursa yanılmış olmamızın hiçbir dezavantajı olmaz. Aksi ise hayatımıza mal olabilir.

Homo Saphiens, bu evrimsel ayarlar nedeniyle belirsizliğe duyarlıdır. Ancak insanı yalnızca bu ayarlar şekillendirmez. Bu yüzden belirsizliğe toleransımız ve tepkilerimiz farklıdır. Yetişme biçimimiz, geçmiş deneyimlerimiz, kişilik özelliklerimiz, mizacımız; belirsizlikle olan ilişkimizi şekillendirir.

“Belirsizlik Savar” olarak insan

İnsanın donanımında yalnızca belirsizlik hassasiyeti yoktur. O, aynı zamanda iyi bir “belirsizlik savardır” da. Yaşam, baştan aşağı belirsizliklerle doludur. Ne zaman öleceğimiz, aile üyelerini ne zaman kaybedeceğimiz, hasta olup olmayacağımız, trafikte kaza ihtimalimiz gibi küçükten büyüğe birçok şey belirsizdir. Tüm bu belirsizlikleri çoğu insan normalize eder, bastırır ya da kabullenir. Yaşamda genel olarak bilgi boşluklarına müsaade eder ve bu sayede psikolojimizi koruruz.

Belirsizlik, yaşamın değiştirilemez bir parçasıdır. Doğumdan ölüme bir dolu belirsizlikle içe içe yaşarken bazı dönemsel belirsizlikler karşısında orantısız duygusal tepkiler verebiliriz. Kimi zaman bazı insanlar küçük belirsizlikler karşısında dahi yoğun sıkıntı hissederken kimileri ise görece büyük belirsizlikler ile bile daha iyi başa çıkabilir. Soru şu: Belirsizliğe toleransımızı ne şekillendirmektedir?

Toleransımızı dışarıdaki belirsizliğin şiddetinden çok içerideki eşiklerimiz belirler. Sorun, belirsizliğin varlığından ziyade onu tolere edememektir. Çözüm ise belirsizliği gidermekten çok onunla kalabilmektir. Tolere etme ya da dayanma eşiklerimizi düşüren ve yükselten bazı unsurlar mevcuttur.

Belirsizlik, kısmen öznel bir olgudur. Beklentilerimiz, inançlarımız ve yorumlarımız “belirsizlik algısını” etkiler. Mevcut durumu olduğundan daha belirsiz algılayabiliriz. Belirsizlik, hem bir sonuç hem de bir başlangıçtır. Ön kabuller ya da beklentiler ile durumu daha belirsiz hale getirebilir ve belirsizlik karşısında sergilediğimiz tepkiler ile de ortamı iyice bulanıklaştırabiliriz. Bu kendini besleyen döngü, insanı kaygı yumağı ile baş başa bırakabilir.

© Aslı Çelikel

Belirsizlik toleransımızı düşüren bazı inanç, özellik ve beklentiler mevcuttur. Bu unsurlardan bazılarının kısa bir özeti 10 başlıkta sıralanabilir.

1. Tüm boşlukları doldurmaya çalışmak. Her şeyi hiç boşluk bırakmaksızın bilme ihtiyacı karşılanması mümkün olmayan bir beklentidir. Çoğu zaman ters teper. İnsan zihni belli orandaki bilgiyi işlemleyebilir ve daha fazlası olduğunda bulanıklaşmaya, karmaşa yaşamaya başlar. Optimum bilgi düzeyinden sonra rahatlama hissimiz, ulaştığı pik noktasından aşağı doğru inmeye başlar. Hayat bilgi boşlukları ile doludur ve “bilinmezlere” yer ayırmak gerekmektedir. Bilemediğimiz şeyleri tehlike ile eşitlemek gerçekçi olmayan bir tutumdur.

2. Aşırı detaylandırmak. Tüm detaylara vakıf olmak mümkün değildir. Bu beklenti, kaçınılmaz bir hüsran ve tatminsizlikle iç içedir. Her detayı bilmek ne gerekli ve ne de adaptiftir. Kaçınılmaz olarak belirsizlik duyumunu arttırır. Detaylarda boğulmak, kişinin zihnini netleştirmez ve tatmin ile sonuçlanmaz. Kaygı ve enerji kaybı yaratarak sorunu devam ettirir.

3. Her şeyi kontrol etme isteği. Belirsizlikleri giderme çabası yüksek kontrol ihtiyacından kaynaklanabilir. Tüm ihtimalleri dahi kontrol etme beklentisi hayatı olduğundan daha bulanık gösterir. Kontrol dahilinde olmayan içsel ve dışsal unsurlar yaşamı tehdit eden belirsizlikler olarak algılanır.

4. Yüksek netleştirme ihtiyacı. Belirsizliğin yarattığı sıkıntı karşısında zihnen hayatı netleştirmek isteriz. Normal şartlarda yaşamdan beklediğimiz netlikten daha fazlasını ararız. Netliğe olan ihtiyacımız artar. Hayatın normalde beklediğimizden daha ön görülebilir olmasını isteriz. Belirsizlik karşısında verdiğimiz bu tepki aradaki mesafeyi açar. Bir yanda normal şartlardan daha belirsiz olan bir durum diğer tarafta ise normal şartlardan daha yüksek olan netlik beklentisi vardır. Uçurum derinleştikçe kaygı ve “kontrol dışılık” duyumu artar.

5. Her şeye neden aramak. İnsan zihni, tutarlı ve anlamlı bir hikâye oluşturmak ister. Olguları neden-sonuç ilişkileri bağlamına yerleştirmek hayatın anlaşılır ve öngörülebilir olduğu hissini verir. Nedenlerini bilemediğimiz şeyler bizi rahatsız eder ve bizi neden bulma çabasına iter. Peş peşe gelen “neden?” soruları, belirsizliği yönetmenin bir parçası olur. Oysa bazı şeyler yalnız öyledir… Bir nedeni yoktur ya da bilmek mümkün değildir. Nedensizliğe yer açmak önemlidir.

6. Her şüphenin peşinden gitmek. İnsan zihni şüphe üreten bir makine olabilir, özellikle belirsizlik karşısında. “Ya korona bulaştıysa?”, “Ya babama bulaştırdıysam?”. Tüm şüpheleri gidermek ve sıfırlamak mümkün değildir. Geleceğe yönelik bir şüpheyi zihinde tamamen çürütmek söz konusu değildir. Olmamış ve olabilecek olana karşı kanıt üretilemez. Bu, ölçülebilir değildir. Belirsizlik toleransını düşüren şey, her şüpheyi çürütme ihtiyacıdır. Şüpheleri tamamen yok etmek ve teskin etmek hayatı netleştirecek gibi gözükür. Bazen de şüphenin varlığı ortada bir tehlike olduğunun işareti olarak algılanır. Oysa olması gereken, her şüphenin peşinden gitmemek, her şüpheye cevap vermemek ve onu öylece yalnız bırakmaktır. Ona rağmen hayata odaklanmaktır.

7. “Olasılık dahilinde” olmasın istemek. Bazı kişiler için bir şeyin ihtimal dahilinde olması bile tehlikeli algılanır. Örneğin hepimiz için “korona bulaşma ihtimali vardır” ya da “ bir yakınımızın virüsten ölme ihtimali”. Bazı kişiler için güvende hissetmek, adeta bunları ihtimal dahilinden çıkarmak ile mümküdür. Tüm olasılıkları sıfırlamak ve olmayacağını garantilemek isterler. Oysa gökten başımıza taş düşmesi de ihtimaller dahilindedir ancak böyle olması bizi tedirgin etmez. Önemsediğimiz konularda ise bu esnekliğimizi kaybederiz. Hatırlamamız gereken hayatta bir çok şeyin ihtimaller dahilinde olduğu fakat gerçekleşmediğidir. Bir şeyin “olası” olması “olacak” olduğu anlamına gelmez.

8. Tüm sorulara cevap aramak. Belirsizlik ortamı olduğunda zihnimize gelecek ya da şimdi ile ilgili bir dolu soru gelebilir. Birçok insan cevaplara erişirse içinin rahatlayacağını ve güvende hissedeceğini düşünür. Oysa bazı sorular tabiatı itibariyle cevapsızdır. Çözüm, her soruya yanıt bulmak değil bazılarını yanıtsız bırakabilmektir. Sorun, soruların cevapsız kalması değil her soruya yanıt aramaktadır.

9. Tüm olasılıkları gözden geçirmek. İnsan, yaşamın tüm ihtimallerine vakıf olamaz. Başımıza gelebilecekler, gelecekte olabilecekler, karşılaşabileceğimiz zorluklar ve bir dolu olası senaryo vardır. Belirsizlik karşısında tüm olasılıkları gözden geçirmeye ve adeta potansiyel tüm senaryolara hâkim olmaya çalışabiliriz. Bu bizde bir nevi sanal bir güvence ve kontrol hissi yaratır. Oysa bu çaba her zaman için ters teper. İhtimaller ile meşgul olmak ve sürekli olasılık analizine kalkışmak kaygıyı arttırır, belirsizlik algısını şiddetlendirir.

10. İnsan kırılganlığını kabul edememek. İnsan bir yönüyle güçsüz ve kırılgandır. Belli hususlarda “acziyetleri” vardır. Yapabilecekleri ve kontrolü altında olan unsurlar sınırlıdır. Ölümü engelleyemez. Her şeyi yapsa da kontrol edemediği bir şey dışarıdan sonucu değiştirebilir. İnsanı bir virüs alt edebilir. Tüm değişkenleri manipüle edemez. Beklemediği bir hastalık onu bulabilir. Çözüm elinde olmayan bir yerde olabilir. Tüm bu sınırlılıkları bilmek ve kabullenmek, kontrolümüz dahilinde olanlar konusundaki gücümüzü arttırır. Güçsüzlüğünü bilmek ile güçlenmek kol kola giderler. Ontolojik güçsüzlüğünü kabul edemeyenlerin kırılganlığı daha fazla olur.

© Aslı Çelikel

Söz konusu maddeler aslında aynı zamanda bizlerin stres durumunda savaşmak için kullandığı cephane. Ancak psikolojik sorunlar; çoğu zaman insanın çözüm sandığı ancak sorunun bir parçası olan unsurlara tutunması ile sürer. Belirsizliği gidermek için tutunulan faktörler belirsizlik algısını arttıran ve ona toleransımızı azaltan şeyin kendisi olur. Panzehir diye düşünüp zehre tutunabilir insan. Bu paradoksu fark etmediği sürece mücadele yöntemleri ters teper ve kişinin daha kötü hissetmesine neden olabilir. Metakognitif Terapi gibi yaklaşımlar, kişinin hayatında ters tepen stratejileri fark ederek bu paradoksun içerisinden çıkmasına yardımcı olur.