Uzm. Psk. Tuğba KURT ULUCAN

Bakabiliyorsan, gör.
Görebiliyorsan, gözle.
  “Nasihatler Kitabı”

Evin kapalı atmosferi, varoluşsal uyanışın tetiğine bastı basacak durumda. Zorla tuttuğumuz ne varsa üzerimize dökülecekmiş gibi.  Tuttuğumuz her şeyi tek tek kontrol edip bakma süresi tanınmış da daha yeni haberimiz olmuş gibi bir telaş içindeyiz. Tüm bitirilmemiş işlerimizi vakit varken halledelim istiyoruz, temizliğe veriyoruz kendimizi. Dolaplar düzenleniyor, kilerler temizleniyor, hiç tozu alınmayan raflar, tavanlar siliniyor ve sonunda bitiyor temizlik. Sıra geliyor kendiliğimize, kendiliğimizden yansıyan ilişkiye. Tam o esnada iç radyodan gelen bir ses, oraya girmek ile girmemek arasında bir paradoksalı fısıldıyor bize.

Evin gerçekliği mi ilişkiye iyi gelmeyen ilişkinin gerçekliği mi bizi evde zorlayan?

İlişkinin, iç ve dış gerçekliğinin dengesinin şaştığı, iç gerçekliğe anormal bir durumda yerleştiği bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla ilişkiye hangi açıdan bakarsak bakalım sanki bir şeyleri eksik değerlendirecekmişiz gibi. Bazı ilişkiler hem bireyselliğe hem ilişkiselliğe yatırımlı bir denge halinde yaşamını sürdürür. Bu tür ilişkiler için, evin yarattığı iç gerçekliğe çekilme hissi kişileri zorlayabilir ve agresyonlarını birbirlerine yansıtmalarına neden olabilir. Muhtemelen süreç bittiğinde ilişki tekrar homeostasisini bulacaktır. Yani sorun evin gerçekliğinde ise alarma geçmeye gerek yok, bu durumsal bir krizdir. Ancak ilişkinin gerçekliğinde, var olan sorunların ertelendiği, inkâr edildiği, gündeme alınmaktan dahi korkulduğu bir yapının içerisindeyseniz, bu mesafe yakınlığında kişilerin geriliminin ve anksiyetesinin artması olasıdır. Bundan dolayı da sistemin kısa devre yapması kaçınılmazdır. Bu durumdayken eve iki kişi sığamaz olursunuz. Her şey sizi daha da zorlayabilir ve depresif hissedebilirsiniz. Burada eve yüklenmek yerine ilişkinin fonksiyonel olmayan taraflarına bakabilmeyi, izolasyondan sonraki sürece bırakmayı düşünmek iyi bir seçenek olabilir.

İçinde olduğumuz toplumsal travma kişileri bireysel olarak negatif etkilerken bu durum ilişkiye nasıl tezahür eder?

Böyle bir dönemde, evin dışarısıyla bağlantısı koptuğundan insanların çoğu, kendi korkularının yarattığı tekinsizliğin içinde hapsolmuş durumdadır. Birey olarak bu tekinsizliğin karşılığı, herkeste farklı şekilde ortaya çıkar. Partnerlerden biri sürekli uyumak isterken, bir diğeri sürekli üretmek, kendini aktiviteye boğmak isteyebilir. Sanki böyle yaparlarsa içlerindeki tekinsizlik kaybolup gidecekmiş gibi düşünebilirler. Yapılanlar, ilişkiye işlevsel bir hat sağlıyorsa bunları kullanmak sorun yaratmazken; aşırı gergin olup her şeyle kavga eden, aşırı kaygılı olup her şeyi silip temizlemek isteyen örneklerin, çift ilişkisinde bir diğeri için öfke uyandırması, bunun da ilişkiyi çökertmesi olasıdır. Buradaki sorun bir tarafıyla bireysel bir tarafıyla ilişkiseldir.

80 metrekarelik alanda ilişkinin mesafe aralığı nasıl düzenlenir?

İlişkilerde mesafe, metre ile değil de barometre ile ölçülüyor desek hiç de yanılmayız sanırım. Evin metrekaresinin tamamen ilişkiyi belirlediğini söylemek pek doğru değil ama etkisini de yadsımak haksızlık olur. Evin içi beni bastı, evdeki senden çok sıkıldım, hadi bir evden çıkalım bakalım ne olacak gibi konuşmalar çiftler arasında sık duyduğumuz cümlelerdir. Ancak az duyduğumuz şey, bu basıncı yükselten şeyi hem bireysel hem ilişkisel yorumlamaya cesaretim var cümlesidir. Ve aslında çok önemli, çok kıymetli bir cümledir. Bir açıdan bu cümle; işlevsel tarafında, insanın kendine ve partnerine varmasının başlangıcıdır. Bu yüzden bu yazıda, aynı masada çalışmayın, farklı odalarda takılın gibi önerilere pek yer vermek istemedim. İlişkide basıncı arttıran şeyin ne olduğunu, neresi olduğunu, ilişkiden geriye nasıl yansıdığını tanımlayıp tekrardan bakabilmeyi, bunu sibernetik bir döngüde inceleyip açıklamanın önemli olduğu kanaatindeyim.

İzolasyon süreci, ilişkiyi toparlamada bir fırsat yaratabilir mi? Bu travmadan ilişki için de olumlu bir gelişim değişim elde etme şansımız var mı? 

İlişkilerde travmaların hem dağıtıcı hem toparlayıcı bir yanı vardır. Bu travmalar, bazı çiftler için negatif süreçleri barındırabilir; bazı çiftlerde ise ilişkisel yaşantılarında pozitif bir etki şeklinde gözlenebilir. İçinden geçtiğimiz toplumsal travma süreci, çiftin olumsuz durumların üstesinden gelme yeteneği olan ilişkisel yılmazlıklarının gelişimine katkı sağlayabilir. Eğer partnerler, birbirlerinin bu süreçteki psikolojik durumlarının iyileşmesine olumlu katkı sağlarlarsa, ilişki bağları daha da güçlenecektir. Bu açıdan düşünüldüğünde bir farkındalık yaratma ve bağın güçlenmesi adına birçok aralık açarak ilişki için fırsat yaratabilir.