Nur Metin Korkmaz

Genel anlamıyla açlık, temel varlık biçimidir. Aç doğarız.

Henüz dünyaya gelmeden, diğer hislerimiz ve dürtülerimizle tanışmadan önce öğrendiğimiz bir durumdur açlık. Her insan yeme eylemiyle ilişkili bir dizi fizyolojik ve psikolojik duruma aşinadır. Açlığın tatmini en karmaşık ve en önemli ekolojik ilişkilerimizden biridir. Sağlıklı bir yetişkinin tek başına gıda yoksunluğundan ölmesi yaklaşık iki ay sürer, bu süre zarfında vücut ve zihin yavaşça durur. Açlık tarih boyunca, insanları göçe zorlamış, savaşlara ve toplu ölümlere neden olmuş, hatta birçok kez bir baskı silahı olarak kullanılmıştır. İçinde bulunduğumuz pandemi süreci dünyanın birçok farklı noktasında kıtlık yaşanmasına sebep olmuştur. Kıtlık sırasında, yoksulluk süreci sadece fiziksel varlıkları değil sosyal bağları da bozmaya başladı. Dünyanın birçok noktasında yağmalama ve şiddet olayları arttı. Günümüz toplumunun zaten eşitsiz, hiyerarşik ve sömürücü yapısına eklenen açlık kaygısı şiddetin daha da artmasına sebep oldu. Bu yüzden açlık sadece gıdadaki bir azalma açısından düşünülmemeli, daha geniş bir sağlık ve sosyal bağlamı yüksek tehlike olarak değerlendirmeli. Açlık, en etkili cezalandırma yöntemlerinden biridir. Kendini veya başkasını cezalandırmak isteyen kişi, açlığın yarattığı acı ve çaresizlikle beslenir. Açlık, açlık korkusu, açlık çekmemek için feda edilenler, birçok farklı yazarın ve şairin konusu olmuştur. Dante, açlığı farklı şekillerde betimleyen yazarlardan biridir. Dante İlahi Komedya eserinde açlığın farklı hallerini detaylı olarak tasvir eder ve insani bir hal olan açlığın, ilahi bir yapılanmaya dönüşümünü vurgular.

Divina Commedia

İlahi Komedya İtalyan Edebiyatı’nın muazzam şairi Dante tarafından on dördüncü yüzyılın ilk yarısında yazılmış ve dünya edebiyatının en meşhur epik şiiri (destanı) olarak anılagelmiştir. Dünya edebiyatı açısından önemli bir başyapıttır ve sırasıyla Cehennem, Araf ve Cennet’te geçen bir seyahati anlatır. Cehennem’in girişinden başlayıp Araf Dağı’nın yedi eteğine kadar yayılmış ve en üstteki Cennet Küresi’ne ulaşarak sonsuzluğa yönelmiştir. Cennetin sonunda Beatrice vardır.

Cehennem

İlahi Komedya’nın ilk bölümünü oluşturan Cehennem’i Dante’nin 1308 yılında tamamladığı sanılıyor. Cehennem 34 kanto içerir. Bu kantoların toplam dize sayısı 4720’dir. Cehennem, dibe  doğru inildikçe daralan bir çukurdur. Bu çukur, iç içe geçmiş dokuz  kattan oluşur. Dairelerin her biri günah derecelerine göre sıralanmıştır.  Aşağıya  inildikçe cezalar ağırlaşır. İnsanlar yaşarken işledikleri  günahlara göre  cehennemdeki katlara yerleşmişlerdir. Bu katlardan birinde oburluk günahını işleyen ruhlar vardır. Cehennemin çemberindeki oburlar, soğuk ve pis bir yağmur ile işkence görürler. Üç başlı obur tazı Kerberos bu ruhların başında nöbet tutar. Dante özellikle Kerberos’un “üç boğazına”, aslında canavarın da günahkârlar gibi obur olduğuna dikkat çeker. Virgil, Dante ve kendisinin canavarın yanından geçebilmesi için, Kerberos’a bir çamur fırlatarak hayvanın ağzını doldurur. Oradan geçerlerken Dante, oburların en büyük korkusunun kendileri gibi obur bir yaratık tarafından ısırılmak ve yutulmak olduğunu fark eder. Ancak böyle bir eylem gerçekleşmez, üç başlı tazı onları ısırmak veya yemek arzusunda değildir. Kerberos, oburların atanmış dairelerinden ayrılmadığından emin olan ve gerçek cezayı rüzgara, yağmura ve karlara bırakan bir muhafızdır sadece.

Cehennemdeki obur ruhlar, ilerleyen yolculukta anlatılacak Araf’taki obur gölgelerden farklı şekilde cezalandırılırlar. Araf’ta ruhların arzularını düzeltmeleri için her zaman bir nesne vardır. Bir ağaç üzerinde yasak meyve veya bir kayaya yuvarlanan suyun varlığı, gölgelere sürekli açlıklarını hatırlatır. Aksine Cehennem’deki ruhlar asla bu açlık hissini ve ihtiyacı hissetmezler. Bu bedensel arzunun Cehennemdeki günahkârlardan alınması ilk başta bir iyilik gibi görünebilir, ancak Dante bedensel arzuların olumlu bir şey olduğunu yineler. Dante, dirilen vücudun öbür dünyada bir işlevi yerine getireceğini sık sık vurgular.

Dünya’daki Cehennem, Açlık Kulesi

Kanto 32’nin sonunda Dante, Ugolino’yu başka bir günahkâr olan Başpiskopos Ruggieri’nin başını şiddetle ısırırken görür. Ugolino, Dante’ye kendi suçunu tanımlayamayacağını söyler ve Dante’nin ikisinden hangisinin daha büyük günahkâr olduğunu belirlemesine izin verir. Olayın odağındaki ana duygu  ihanettir. Başpiskopos Ruggiere, Ugolino’nun imparatora ihanet ettiğini düşünür. Ugolino’yu anlaşma yapacağını söyleyerek kandırır  ve tuzağa düşürür. Şair, Ugolino ve Ruggieri’yi cehennemin aynı bölmesinde betimler. Çünkü ona göre aralarındaki düşmanlık karşılıklı olarak nefret ve ihanet duygularıyla beslenmiştir ve bu iki duygu cehennemde olmayı gerektirir. Başpiskopos Ruggieri kadar; hırsları ve yanlış tercihleriyle çocuklarını bu feci sona çeken Kont Ugolino da suçludur ve bu iki düşman aynı cezaya çarptırılarak cehenneme konmuştur. Kont Ugolino, Pisa şehrine ihanet etmekle suçlanmış, üç kalesini komşu bir kasabaya verdiği iddia edilmiş ve bunun için dört çocuğuyla birlikte orada bir kuleye kilitlenmiştir. Bir gece, kendisinin ve küçük çocuklarının kurt gibi göründüğünü hayal etmiş ve avlanırken parçalara ayrıldıklarını düşlemiştir. Uyandığında çocuklarını açlık içinde ağlarken bulmuş, ancak, Ugolino kapıların üzerlerine kilitlenip, çivilendiğini duymuştur. Kendisinin ve çocuklarının açlıktan öleceklerini hemen anlamıştır. Ugolino çocuklarını acı içinde kıvranırken görünce, çaresizce kendi ellerini kemirmeye başlar ve oğulları “Baba, bizi yersen acımız azalır” der. Ugolino bu sözler üzerine kendini toparlar, acısını içine atar, dördüncü, beşinci ve altıncı gün boyunca çocuklarının yavaşça açlıktan ölmesini izler. Açlıktan kör olan Ugolino, çocuklarının başında bekler, sanki hâlâ yaşıyorlarmış gibi onlarla konuşur. Ugolino yaşananları, “acının yapamadığını açlık başardı sonunda” diyerek özetler. Belki açlığının ağırlığı acısından, yasından daha ağır basmıştır, belki de açlık o kadar dayanılmaz bir hal almıştır ki çocuklarını yemek zorunda kalmıştır. Kesin olan tek şey, açlığın Ugolino kontunu yok ettiğidir. Açlık, sadece çocuklarını değil, kendiliğini, aklını, her şeyini almıştır. Asla dinmeyecek, sonu gelmeyecek bir açlıkla, Ruggiere’nin başını dişlemeye, onu sonsuza kadar parçalamaya devam edecektir bu cehennemde. Ancak, cehennemde yaşadığı acı, Açlık Kulesinde yaşananların yanında belki de daha hafiftir. Çocuklarının açlıktan kıvranarak, çaresizlik içerisinde ölümünü izleyen zavallı Ugolino, bu acı yetmemiş gibi, katlanılmaz açlığını bastırmak için, çocuklarını yemek zorunda kalmıştır.

Araf

Araf, 33 kanto içerir, toplam dize sayısı 4755’tir. Dante’ye göre  Araf, meleklerin yer aldığı; sık sık şarkı söylenen, Cehennem ve Cennet arasındaki bir köprüdür. Araf’ın üst katlarına çıkıldıkça, günahın ağırlığı ve verilen ceza azalmaktadır. Cezanın amacı, ruhun eğitilmesi, günahlardan pişman olmanın sağlanmasıdır.

Aç kalmak, Araf’ta kalmak

Araf’ta günahla ilişkilenen iki arzudan fazlaca bahsedilir. Bu arzular, şehvet ve fazla tatmini günahla ilişkili görünen açlıktır. Hem açlık hem de şehvet insan vücudunun fiziksel tatmin arzuları olarak adlandırılırlar. Her ikisi de öbür dünyadaki insanların maddi zevki manevi bir boyutta yeniden tanımlamaları için bir yol olarak hizmet eder. Araf’tan Cennet’e giden yol bu değişim ile mümkün olabilir. Şehvet, Dante’nin öbür dünyaya ilişkin vizyonunun neredeyse tamamında vardır. Komedya özünde bir aşk şiiridir ve Beatrice tüm şiirde ilahi bir varlık gibi tasvir edilir. Ancak, şehvet arka planda veya ruhların önceki hikâyelerinde bahsedilen bir arzudur. Açlık ise ön planda ve ruhların öbür dünyada karşılaştıkları zorluklar arasında anlatılır.

Statius, öbür dünyada bir ruhun beş duyunun tümünü deneyimleyebildiğini anlatır. Bir ruhun ölümden sonraki yaşamda belirlenen kıyıya ulaştığı anda, ruhun etrafında bir gölgenin fiziksel şeklini oluşturan hava, duyusal bileşimi içerir. Statius, ruhun gülme ve ağlamanın yanı sıra görme ve duyma kabiliyetini de ima eder. Cinsel organlarla cinsel zevk ve tat alma da dahil olmak üzere, yeryüzündeki bir vücudun organlarıyla hissettiklerini, ruhlar da bu etraflarındaki hava sayesinde farklı şekillerde hissedebilirler. Ruhların bu zevkleri hissedebilme olanakları olmasına rağmen bu zevklerden uzak durmaları gerekmektedir. Bu zevklerin yeniden maddeleştirilmesi Araf sürecinin temelidir ve bu nedenle beden ve duyuların öbür dünyada önemli bir yeri vardır. Bedensel cezalandırma yoluyla ruhun kendisi geliştirilir. Duygusal deneyimler ruhani olarak deneyimlenecek bir şey olarak tekrar düzenlenir.

Oburluk günahı işleyenler Araf’ta da cezalandırılır. Bu günahı işlemiş olan ruhlar, sürekli olarak kokulu, meyve veren bir ağacı ve bir kayadan aşağı akan suyu geçerek bir daire içinde yuvarlak çizerek yürümeye zorlanır. Dante bu ruhları gördüğünde, oburların zayıflamış bedenleri karşısında şaşkına döner ve ruhların ne kadar süre aç kaldığını sorgular. Ruhların var olması için yiyeceğe ihtiyaç duymamalarına rağmen bedenlerin “aç” görüntüleri, bu ruhların sürekli açlık hissi ile yaşadıklarını düşündürür. Görünüşe göre, bu ruhların açlığı, üstesinden gelmeleri gereken günahları daha da belirgin hale getirmiştir. Meyve ağaçlarından ve sudan geçmeleri açlıklarını daha da güçlendirir. Oburluk, Araf’ta cezalandırılacak altıncı günahtır, onu şehvet takip eder. Dante bu son günahın cezasına maruz kalan alevlerle sarılmış ruhlarla karşılaştığında, bu ruhların aç ve zayıflamış görüntülerini fark etmez. Aslında, hem oburluk hem de şehvet için cezalandırılan ruhların, dış görünüşlerinin değiştiği ve açlıktan aşırı zayıflamış görüntüye sahip oldukları anlaşılır. Altıncı günah için cezalandırılanlar, aşırı zayıf bir fiziksel görünümle yollarına devam ederler. Bir ruhun herhangi bir beslenmeyi alabilmesi için oburluk ile ilgili cezasının bitmesi gerekmektedir. Oburlar “manevi açlığa” da dayanmak zorundadır. Ruhlar bu baştan çıkartmalardan kurtulduklarında, tüm aşırı açlık hallerinden uzaklaşıp, ‘normallik’ durumuna geri dönerler ve oburluktan arınırlar.

Özellikle açlıkla temsil edilen bedensel arzu, ruhları sadece hem insan hem de ilahi doğalara yaklaştırmakla kalmaz, aynı zamanda onları Dante ile de ilişkilendirir. Dante İlahi Komedya’yı sürgünde olduğu sırada yazmıştır. Birçok farklı kaynakta Dante’nin sürgünde olduğu yıllar boyunca açlık çektiği, sadece zengin kişilerin misafiri olduğunda karnını doyurabildiği belirtilmiştir. Tarihsel açıdan bakıldığında, Dante’nin yaşadığı yıllarda, Avrupa’da kıtlık yayılmıştı ve veba nedeniyle kitlesel açlıklar yaşanıyordu. Komedya, fırıncıların ve değirmencilerin güvensizlik sembolü haline geldiği bir zamanın ürünüdür. Aslında, Dante cehennemin en derin çukurunda Lucifer’i önce bir yel değirmeni olarak görür. Açlık o dönemin ve belki de her dönemin en büyük korkusudur. Lucifer’in üç ağzı sonsuza dek şairin ihanet üçlüsünü öğütür: Judas, Brutus ve Cassius. Bu üç talihsiz kişinin her birinin başı ve üst gövdesi bir ağız içine alınmış Lucifer tarafından parçalanırlar. Judas, Brutus ve Cassius yutulmamalıdır yoksa onlara verilen ceza ortadan kalkacaktır. Lucifer aslında bir melektir ve insani arzulardan uzaktır, dolayısıyla bu üçlüyü çiğnemek, onun için bedensel açlık uyandırmaz.

Dante, bedensel arzunun gerekli olduğunu vurgular, bu arzunun yeniden değerlendirilmesi, bireyin Cennette Tanrı’ya katılmasının işaretçisi olarak görülür. Bedensel arzudan düşünsel bütüne geçme, bu sürecin anahtarı haline gelir. Dante kendisini oburluk günahını işlememiş olarak nitelendirmez, çünkü onu çevreleyen tövbe eden ruhların aksine, hayatta kalmak için yemeye devam etmelidir. Sonuç olarak, açlık bir arzu olarak olumludur. Dante, açlığın kişinin kendisiyle bir bağlantı kurma fırsatı ve ruhun kendi duyuları üzerinde hâkimiyetini kanıtlamasına olanak sağlayan bir hal olduğunu vurgular. Açlığın üzerinde kurulan hâkimiyet Tanrı ile kurulan bağlantıdır.

Cennet

Cennet, 33 kanto içerir ve bu kantoların toplam dize sayısı 4758’dir. Cennet boyunca Dante’ye Beatrice rehberlik eder. Dante’nin 14 Nisan Perşembe sabahı başlayan Cennet yolculuğu, aynı gün öğleden sonra Tanrı’nın ışığına ulaşmasıyla noktalanır. Dante cennet planını hazırlarken Ptolemaios (Batlamyus) sisteminden yararlanmıştır. Dante’nin Cennet’ine göre, Dünya evrenin merkezindedir ve sabit bir cisimdir. Burada Meryem ve Beatrice gibi Tanrı’nın sevgili kulları kutsal bir gül oluşturur. Buradan insan tüm kusurlarından arınmıştır. Cennet, açlıktan uzaktır. Açlıktan öyle uzaktır ki Dante’nin Beatrice’e olan açlığı bile son bulmuştur.

Kaynaklar

Alighieri, Dante.  İlahi  Komedya. Çev. Rekin  Teksoy. İstanbul: Oğlak, 1999.