İlker Garipoğlu

Bir kavram düşünün… Kendine; tıpta, psikolojide, tarihte, edebiyatta, sosyolojide, felsefede, dinde, siyasette, sinemada ve fotoğraf sanatında yer bulabilmiş olsun… Açlık…

İnsanlığın ortaya çıktığı ilkel çağlardan bu yana insanın en temel itici dürtüsü açlık olmuştur. Bu dürtü durdurulamaz, ortadan kaldırılamaz ancak doyurulunca giderilebilir. Açlık; ilk günden beri insanın temel sorunsalı olduğu için açlığını nerede giderebileceği, hangi ortamların yaşamak için daha elverişli olduğu, o ortamları başkalarından nasıl koruyacağı üstüne temellenmiş bir uygarlıkta yaşıyoruz. Günümüzün uygarlığı oluşmadan önce tarih öncesi çağlar tüketilen besinin niteliğine göre kendi içinde bölümlere ayrılmıştı. Paleolotik dönemde besin ihtiyacı avcılık ve toplayıcılıkla sağlanmaktaydı. Neolitik dönemde yerleşim yerlerinin kurulmasıyla birlikte tarımsal faaliyetler başlamış, besin ihtiyacının büyük çoğunluğunu tarımsal ürünlerle karşılamışlardır. Bu ilk dönemleri; insanın ve doğanın muhteşem uyumu ve birbirini tamamlaması şeklinde düşünmemiz eksik bilgi olacaktır. O dönemlerde de görülen soğuk, kuraklık, seller, yangınlar, susuzluk ve açlık insanlık için acı tecrübeleri içeriyordu. Antropolojik olarak yapılan araştırmalar MÖ. 100’lerden 1900’lü yılların başına kadar Çin’de kayıtlı binlerce açlığı göstermektedir.

Kavramların zıt anlamları üzerinden bütünlük gösteren evrensel akış düzeninde besinin olduğu yerde tokluk, tokluğun olduğu yerde açlık olmuştur. Açlık kimi zaman insan iradesi ile seçilen, kimi zamansa irade dışı maruz kalınan bir durumdur.

2. Dünya Savaşı ve “Minnesota Açlık Deneyi”

Tarihte; 1939-1945 yılları arasında meydana gelen 2. Dünya Savaşı siyasi, kültürel ve ekonomik boyutta dünyanın seyrini değiştirmişti. Bu önemli savaşı sadece devletler arası toprak mücadelesine indirgememek gereklidir. Bu dönem insanlık tarihi açısından da önemli deneylere tanıklık etmiştir. Bunlardan biri “Minnesota Açlık Deneyi” olmuştur.

2. Dünya Savaşı’nda Avrupa açlıkla mücadele ediyordu. ABD ordusu, onların açlıkla mücadelesini anlayacak, kaybettikleri iyi beslenmeyi yeniden sağlayacak, Avrupa’da açlığa ve kıtlığa maruz kalan insanların nasıl tedavi edileceğini kavrayacaktı. Bunun da tek bir yolu vardı; sağlıklı insanlar üzerinde açlık deneyi uygulamak. Deneyi, 1851’de ABD’de kurulan Minnesota Üniversitesi yürütecekti. Deneyin konusunu ve amacını anlatan el ilanlarını bastırıp dağıtmışlardı. Dünyanın her bakımdan yaşanılası bir yer olması için uğraşan, savaş karşıtı, vicdani retçilerin başında gelen Marshall Sutton ve kendi gibi yüzlerce vicdani retçi deneye gönüllü olarak başvurmuştu. Denekler; gönüllülük esasına göre sağlıklı erkeklerden seçilmişti. Deney, 1944 yılının Kasım ayında, içinde Marshall Sutton’un da olduğu otuz altı kişiyle başlar. Tarihte yapılan bu çalışma açlığın psikolojik ve fizyolojik etkileri üzerine önemli bir deney olmuştur. ABD ve İngiltere’den deneye başvurup seçilen katılımcılara deney boyunca içinde etin olmadığı çok düşük kalorili iki öğün yemek verildi. Hedef; kişilere haftada en az bir kilogram verdirmekti. Hedeflenen kiloyu veremeyenlerin aldığı kalori azaltılıyordu. Aldıkları kalori çok düşük olmasına rağmen kaloriyi yakmak zorundaydılar. Bu suretle yürümek koşmak gibi fiziksel aktivite şart koşulmuştu. Denekler fiziksel aktivite sırasında bilinçli olarak yemek dükkânlarının önünden yürütülüyorlardı. Bu esnada yemek dükkânını gören çoğu katılımcı deneyden ayrılıyordu. Geriye kalanlar ciddi oranda kilo kaybı yaşamanın getirmiş olduğu psikolojik ve fizyolojik sorunlar yaşamaya başladı. Deneklerin saçları döküldü, elleri ayakları şişti, kansız kaldılar, üşüdüler, depresif ve huzursuz oldular. Deney bittiğinde deneklerin eski sağlıklarına kavuşmaları en az bir yıl sürdü.

Tarihte Yapılan Açlık Grevleri

Açlık grevi, kişinin haksızlığa uğradığını düşündüğü noktada haksızlığa ve haksızlığa sebep olan düzene, kişilere karşı başlattığı şiddet içermeyen direniş ve protesto yöntemidir. Kişi kendi özgür iradesiyle yemek yeme eylemine son verir. Kilo kaybedip zayıfladıkça tinsel anlamda güç kazandığını düşünür.

Açlık grevlerinin tarihi çok eski zamana dayanmaktadır. İrlanda’nın eski töresi gereğince; haksızlığa uğrayan kişi haksızlığa uğratan kişinin kapısının önünde açlık grevi yapardı. İrlanda’nın kutsal kişisi olarak kabul edilen Aziz Patrik’in (385-461) haksızlık karşısında Tanrıdan ya da mağdurdan özür dilemek adına tapınağında aç kaldığı rivayet edilir. Aziz Patrik’in öldüğü gün ve ay olan 17 Mart İrlanda halkı tarafından Aziz Patrik Günü olarak ilan edilmiştir. Her yıl 17 Martta İrlanda’da Aziz Patrik günü coşkuyla kutlanır.

 

Mahatma Gandi

Mahatma Gandi; 1869’da Hindistan’da dünyaya gelmiştir. Hindistan topraklarından çıkıp dünyaya mal olmuş, şiddet karşıtı görüşleriyle pasif direnişin en önemli örnek kişisidir. Kimi zaman düzene başkaldırı, kimi zamansa ruhani anlamda arınmak için açlık grevi yapmıştır. İngilizlerin yönetimindeki Hindistan’ın bağımsızlığı için açlık grevi yapmıştır. Üç hafta süren açlık grevi protestosu karşısında İngiltere geri adım atmış ve Hindistan’ın bağımsızlığını tanımıştır.

 

 

 

Dinler Tarihinde Açlık

İnsanlığın var oluşundan itibaren yaptığımız tarihi yolculukta tüm kavimlerde ve dinlerde açlık kültürüne rastlamaktayız. İbadet şekli, nefis terbiyesi, enerji yükseltme niteliklerinde açlık ya da oruç, insanın yaşamında var olmuştur.

Mezopotamya’da birçok medeniyete ev sahipliği yapan, yazının icadıyla tarihe damga vuran Sümerlerde oruç kültürü mevcuttu. Antik dönemin dini inanışına göre; Tanrı kutsal öğretilerini ancak belirli bir süre aç kalan kişilere düşler ve görüntüler yoluyla açıklıyordu.

Yunan mitolojisinde de açlık (oruç) ile ilgili ilginç verilere ulaşmak mümkün. Yunan ve Roma Kültüründeki inanış gereği Tanrılardan gelebilecek felaketlere karşı oruçla önlem almak mümkün olabilmekteydi.

Buda’ya göre ise Nirvana’ya engel olan tek şey arzulardır. Kurtuluş ancak arzuları terk etmekle sağlanır, arzulardan kurtulmanın birinci yolu da oruç tutmaktır.

Açlığın Bir Fotoğrafı

Varoluşun tüm sancılarını yaşarken bir fotoğrafa ne kadar uzun baktınız ya da bakabildiniz? O fotoğrafa bakarken var olmanın dayanılmaz ağırlığını ruhunuz kaldırabildi mi?

Kevin Carter ve açlığın unutulmaz fotoğrafı… Haber fotoğrafçısı Kevin Carter 1993 yılının Mart ayında Sudan’da olanları belgelemek adına bölgeye gider. Açlığın sebep olduğu zayıflıktan kemikleri sayılan bitkin düşen küçük bir çocuk; Birleşmiş Milletler beslenme merkezine deyim yerindeyse “yerde sürünerek” ulaşmaya çalışır. Tam o esnada çocuğu av olarak gören akbaba çocuğun arkasına geçer ve beklemeye başlar. Fotoğrafçı Kevin Karter o anı yakalar ve deklanşöre bastıktan sonra bölgeden ayrılır. Çekmiş olduğu fotoğraf kendisine 1994 yılında “Pulitzer” ödülünü getirir.

Çocuğa yardım etmeden fotoğrafı çekip gittiği için eleştiri oklarının hedefi olur. Savunmasında “yardım görevlisi değildim, fotoğrafçıydım, ayrıca bulaşıcı hastalıklar sebebiyle dokunmamız yasaktı” açıklamasını yapar. Kevin’e destek olanlar olduğu gibi eleştirenler de olur.

Fotoğrafı çektikten bir yıl sonra 27 Temmuz 1994’te arabasında intihar eder.

Açlığın, çaresizliğin belgesi-kanıtı o fotoğraf… Bakabildiniz mi?

 

Kaynakça

1) Joachim Radkau, Doğa ve İktidar, Global Bir Çevre Tarihi, Çeviren Nafiz Güder, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017.

2) Massimo Montanari, Avrupa’da Yemeğin Tarihi, Çeviren Mesut Önen & Biranda Hinginar, Yayına Hazırlayan Özden Arıkan, Alfa Yayıncılık, İstanbul 1995.

3) Server Tanilli, Uygarlık Tarihi, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2017.