Uzm. Psk. Büşra KÜÇÜK

Pandemi ile beraber travmatik bir sürecin içine girdiğimiz şu günlerde yaşanan olağan üstü süreç bizleri ölüm gerçekliği ile karşılaştırırken ruhsallığımızda birtakım kırılmalar yaratmış olabilir. Ölümün bu kadar yakınımızda, çevremizde kol geziyor oluşu temel güvenlik duygumuzda bazı sarsılmalara yol açarak çocukluk dönemindeki travmalara geri dönmemizin kapılarını aralayabilir. Tepkilerimiz çocuksulaşabilir; ki bu kendimizi güvende hissetmediğimizin, daha güvenli zamanlara dönme isteğimizin bilinçdışı ifadesidir. Temel güven duygusu zedelenmiş olanlar bu dönemi aynı zamanda yoğun kaygıyla geçirebilirler.

© Gizem Karayavuz

Ölümle karşılaşmak insanoğlu için en zorlu yaşam deneyimlerinden biridir. Dolayısıyla yas tutmak da kaçınılmaz olarak bu dönemin temel duygulanımlarından biri haline gelir. Bu dönemde yakınlarından birini kaybedenler elbette doğrudan yaşanan kayıpla ilişkili bir yas sürecinden geçiyorlar. Bir yakınlarını kaybetmeyip kayba şahit olanlar ise dışardayken yaptıkları pek çok şeyi artık yapamıyor olmanın yası içerisindeler. Çünkü yas sandığımız gibi sadece bir kişinin kaybıyla birlikte gelen bir duygu değil aynı zamanda hayatta yaşanan bazı değişikliklere verilen bir psikolojik yanıttır. Dolayısıyla bu dönemde yas, sokakta, doğada, arkadaşlarla kurulan masalarda geçirilemeyen günlerin kaybı olarak da yaşanıyor olabilir.

Hal böyleyken zamanı verimli geçirme zorunluluğu özellikle şu sıralar pek işe yarar görünmüyor. Bunca hengamenin içinde biraz da verimsiz kalabilmekte bir sakınca yok. Kaygılar, korkular, üzüntüler var. Tüm bunları reddetmek, her anımı değerlendirmeliyim şeklinde hareket etmek günlerin yasından kurtulmak için çabaladığımızın göstergesi olabilir. Bu da gayet anlaşılır. Ancak bir duygudan öyle ya da böyle kurtulmaya çalışmak, onun sesini kısmak, günün sonunda kulakları sağır eden bir tondan bize seslenmesine engel olmaz. Sanıyorum ki bu dönem için yasa izin vermek, kendimize herhangi bir şeyi dayatmamaya çalışmaktan geçiyor.

“Yası tam olarak tutulmamış kayıplar, -başka bir deyişle uyum sağlayamadığımız değişiklikler- yaşamımıza gölge düşürür, enerjimizi yutar ve bağlantı kurma yeteneğimizi bozar.”* Öyleyse kaybedilen sokağın yasını tutamadığımızda yasın uzamasını, bu günler bittiğinde de benzer ruh halinde kalışımızı desteklemiş oluruz. Bununla beraber belki evde olmanın yarattığı konforu bırakmak da bazılarımız için pandemi sonunda başlayacak bir yas dönemini içerebilir. Kayıpla baş edeceksek kaybın depresif duyguları canlandırdığını ve geçmiş kayıpları tekrar gün yüzüne çıkarabileceğini akılda tutmalıyız. Yaşanan sürecin zorluğu bir nebze de bununla ilişkilidir.

© Gizem Karayavuz

Bu dönemin yaşanan tüm travmatik deneyimler gibi öğretici olabileceğini biliyoruz. Belki kendimizle ya da ailemizle baş başa kaldığımız bu süreç; içerinin ve dışarının ne anlama geldiğini usul usul kulağımıza fısıldıyor. Bu bilgiyle her zaman olduğundan daha fazla haşır neşiriz. Hatta bu bilgi bizi fazlasıyla rahatsız ediyor da olabilir. Her şey normale döndüğünde belki de yalnızca bu fısıltıları hatırlayacağız.

Son olarak; dönem koşulları düşünüldüğünde yasın birçok insan için yoğun kaygıyla birlikte yaşandığını da gözden kaçırmamalıyız. İşini kaybetme, maddi zorluklar ya da sağlık problemleri dolayısıyla insanlar yalnızca yas değil geleceğin nasıl olacağına ilişkin kaygıyı da taşıyorlar. Taşınan tüm bu duygular süreci elbette oldukça zorlaştırıyor. Toplumsal sınıflar düzleminde düşünüldüğünde yas tutma hakkı olanlar ve olmayanlar diye iki grubun olduğunu, yas tutmaya vakti olmayacak kadar çok zamanını bu şartlarda dışarda çalışmak zorunda kalarak geçiren insanların varlığını da gözden kaçırmamalıyız. Bu süreçte zor koşullarda çalışan insanların yaşadıkları deneyim kuşkusuz bambaşka duyguları da barındırıyor. Pandemi ülkemiz için sadece izolasyonu değil ciddi maddi krizleri de kapsıyor. Hal böyleyken onu sadece izolasyon üzerinden ele almanın eksik, derinliksiz kalacağını düşünüyorum. Eşitsizliğin egemen olduğu toplumlarda tüm duygular kolaylıkla, olduğundan daha dramatik bir hal alabilir. Gerçek bir onarım için önce herkes için fiziksel şartların uygun hale getirilmesi gerekir.

Kaynaklar: 

1. Vamık D. Volkan, Elizabeth Zintl, Kayıptan Sonra Yaşam